Özgür Özel şöyle bir cümle kurmuştu; “CHP istese tek parti olarak devam edecekken ülkeyi seçimlerle tanıştırdı…” Bu ifade tam bir mugalatadır. CHP’nin ülkeyi tanıştırdığı seçim; 1946’da “açık oy gizli tasnif” rezaletidir!..
Yolsuzlukların üzerini örtmek için vatandaşı sokağa davet etmek, boykot çağrısında bulunmak gibi atraksiyonlardan beklediği sonucu alamayan; CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bu defa Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kabinesini cuntacılıkla itham etmeye kalkıştı. Hemen belirtelim; CHP bu cunta lafının altında fena hâlde ezilir! Özel’in şu ifadesi dahi tek başına, CHP’nin öz yapısını ve siyasi tasavvurunu en çarpıcı şekilde ortaya koymaktadır: “CHP istese tek parti olarak devam edecekken, ülkeyi seçimlerle tanıştırdı…” İşte bu laf net olarak CHP zihniyetinin dikta ve cuntacılıkla sıkı ilişkisinin ayrılmaz parçası, eski tabirle “Lâzım-ı gayrı mufârıkı”dır. Zira CHP’nin ülkeyi tanıştırdığı sözüm ona seçimler, 1946’daki (AÇIK OY GİZLİ TASNİF) rezaletidir. Özel’in siyasi tarih bilgisi, 1946’da dünyanın hangi istikamete yöneldiğini bilebilecek kadar yardımcı olsaydı, bu açık hataya düşmezdi belki… İşin hakikati ise, 1950’de ilk defa çok partili siyasi hayat şartlarında yapılan ve halkın CHP’yi silip attığı hür seçimlerdir. Gelin görün ki, o gerçek seçimlerin sonucunu bir türlü hazmedemeyen cuntacı apoletlilerin, İsmet İnönü’ye gidip; seçimleri iptal etme ve iktidarı silah zoruyla gasbedip tekrar kendisine teslim etme teklifinde bulundu. Lakin dünyanın gidişatı ve ülkenin içinde bulunduğu ulusal güvenlik meseleleri, demokrasiye doğru tazyik edince, cuntacıların hevesi kursağında kaldı… Bakınız, 27 Mayıs 1960 Darbesini yapan cunta 1952’lerde kurulmaya başladı. Yani Mısır’da, General Necip ve Albay Cemal Abdunnasır’ın darbe yaptığı dönemde… Hâlâ daha, 27 Mayıs Darbesinin bir gerekçesi olarak, Meclis Tahkikat Komisyonu üzerinde tepinenler, nedense şu gerçeği görmek istemez. Tahkikat Komisyonu 18 Nisan 1960’ta kuruldu. Bundan yalnızca otuz dokuz gün sonra da darbe yapıldı. İnönü’nün “Şartlar tamam olduğunda ihtilal milletler için meşru bir haktır…” lafının altyapısını iyi irdelemek lazım. Şartlar öyle bir ay içinde tamam olmadı. Millî Şef’in yıllar içinde, cuntacılarla kurduğu ilişkinin kirli belgeleri tarihin tozlu raflarında duruyor…
O sebepledir ki, darbenin lideri olarak işbaşına getirilen Cemal Gürsel’in, Millî Şef’e söylediği şu söz, başka bir vesikaya ihtiyaç bırakmadan her şeyi izah ediyor: “Sizin isteğinizi biz emir telakki ederiz…” Zaten Millî Şef de buna güvenerek DP iktidarına meydan okumuyor muydu? Evet, o Millî Şef; 34 yıl CHP’nin başında kaldı ve 88 yaşındayken, Bülent Ecevit’e karşı yenilince partiden istifa etti… CHP’nin “cemaziyel evveli” özetle budur. Daha sonra Bülent Ecevit de istifa etmek zorunda kalacaktır. 12 Eylül darbesi, sadece işin bahanesidir. Ecevit’i yol ayırımına götüren asıl sebepler; CHP içindeki hizipleşme, parti içi iktidar mücadelesi ile cuntacı zihniyetle her vasatta iş tutan unsurlardır. 27 Mayıs’ı, 12 Mart’ı hayata geçiren apoletli ve dahi apoletsiz aktörlerin CHP ile hangi ölçekte iş birliği yaptığını, Özel teferruatlı şekilde incelemiş olsaydı, bugünkü AK Parti iktidarına “cuntacı” çamurunu atmazdı. Zira son bir asırlık siyasi tarih akışında, İnönü’nün de damadı olan; ünlü gazeteci Metin Toker’in dile getirdiği üzere, (CHP ARTI ORDU EŞİTTİR DARBE) formülü, ülkenin gidişatını fena hâlde örselemiştir. Özel’in uzun yıllardır önemli yetkilerle yöneticilik yaptığı partisini iyi etüt etmesi, kendi siyasi kariyeri için de önemli. Kurultay’da yüksek oy almak ve Parti Meclisini istediği isimlerle teşkil etmek, kalıcı liderlik için yeterli olmayabilir. Unutulmamalıdır ki, Deniz Baykal bir kaset ile devrilmeden önceki son kurultaya tartışmasız biçimde damgasını vurmuş ve o öz güvenle şöyle demişti: “Bir diyeceği olan varsa bugün konuşsun aksi hâlde ebediyen sussun!..” Baykal’ın on altı yıllık genel başkanlık serüveni çok kötü bir şekilde sona erdi. Yerine gelen Kılıçdaroğlu da on beş yıl sonra, “SIRTIMDAN HANÇERLENDİM” diyerek ihanete uğradığını söylemeye devam ediyor. Kemal Beyin hâl ve hareketlerine bakılırsa, siyasi mücadeleye devam edip, kendisini sırtından hançerleyenlerle hesaplaşmakta kararlı. Son olağanüstü kurultayda adaylığını koymaması, havlu attığı anlamına gelmiyor elbet!
Evet, CHP kendi kendine verdiği “Cumhuriyeti kuran parti” payesini ha bire öne sürerek, seksen küsur yıl boyuncu vesayetçi odaklarla iş birliği içinde bu halkın ensesinde boza pişirdi… Sebebi gayet açık, yetmiş beş yıldan beri bu halk CHP’ye iktidar vizesi vermiyor. Bunun teferruatı siyasi tarih kitaplarının sayfasında okunmayı ve buna göre değerlendirmeyi bekliyor. Anlaşılan o ki, CHP’liler bugüne kadar gerçek manada kendi tarihleriyle yüzleşme cesaretini göstermedikleri için, halktan destek görecek yeni bir vizyon ve program ortaya koyamıyor. Hâl böyle olunca, başarısızlığının sebebini yanlış adreslerde arıyor. Bu minval üzere, genlerindeki vesayetçi anlayışla yola devam edebileceğini zannediyor. “Cumhuriyeti kuran partiyiz” yalanıyla kendisine bir ayrıcalık kotardığını düşünüyor...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünkü AK Parti Grup konuşmasında dile getirdiği üzere Türkiye eski Türkiye değil. Köprülerin altından çok sular aktı. CHP de artık bunun farkına varmalı ve köhnemiş zihniyeti terk etmeli. Ne var ki, bu ülkede kanunlar dairesinde işleyen Kur’ân-ı kerim kurslarını, “Orta Çağ zihniyeti” diyerek karalamaya kalkacak kadar cahil ve gerçeklerden kopuk, bu milletin dinî değerleri hakkında asgari bir bilgiye dahi sahip olmayan Özgür Özel’le bu iş mümkün görünmüyor…
İsmail Kapan'ın önceki yazıları...
Eyvallah hocam
İyice şaşırttı...