“İbâdet etmek için bir dağa çıktık. Süfyân-ı Sevrî hazretleri yanımıza gelerek bizi geri döndürdü.”
Yetîm Alâüddîn Efendi Osmanlı âlimlerindendir. Aydın’da doğdu. Sonra Bursa’ya gidip yerleşti. Bazı müderrislerin hizmetinde bulunup, onlardan ilim ve feyiz aldı. Sonra Tire kasabasına gitti. Mevlânâ Kâdızâde’nin derslerine devam etti. Fâtih Sultan Mehmed Hân, Kâdızâde’yi İstanbul’a tayin edince, Yetîm Alâüddîn de onunla beraber İstanbul’a geldi. Hocası Kâdızâde, Bursa’da kadı olunca birlikte gitti. Hocasının vefatında sonra orada kalarak talebe yetiştirdi. 920 (m. 1514) senesinde Bursa’da vefât etti. Bir dersinde şunları anlattı:
Bazı kimseler, Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerde dünyânın kötülendiğini işitir ve kurtuluşun, onu terk etmekte olduğunu düşünür. Kötülenmiş olan dünyâ nedir? anlamaz. Şeytan onu, “Sen âhırette, ancak dünyâyı terkle kurtulursun” diye aldatır. O kimse de, dağların yolunu tutar. Cemiyetten, cemâatten, ilimden uzaklaşır ve vahşî hayvan gibi olur. Ona, bunun hakîkî zühd olduğu tahayyül ettirilir. Fakat asla böyle değildir. O, falandan, onun, kafasına estiği yere gittiğini işitmiş, filandan, onun bir dağda ibâdet ettiğini duymuştur. Ekseriya onun bir ailesi olmuş, fakat kendilerinden uzaklaşması neticesinde yok olmuştur. Yahut bir annesi olmuş, ayrılışına ağlamıştır. O, umûmiyetle namazın esaslarını, lâzım geldiği gibi tanımamıştır. Onun, içinden çıkamayacağı davranışları çok olmuştur.
Şeytan bu kimseyi, ancak ilminin azlığı dolayısıyla aldatabilir. O, hakîkatleri anlayan bir İslâm âliminin sohbetinde bulunsa, o âlim ona dünyânın lezzetlerinin kötülenmediğini öğretir. Allahü teâlânın ihsân ettiği, insanlığın bekâsı için zarurî olan, ona ilim tahsili ve ibâdet husûsunda yardımda bir sebep olan yiyecek, içecek, giyecek ve içinde namaz kılacağı bir ev nasıl kötülenir. Kötülenen; ihsân edilen bu şeylerin, yerinden başka yerde kullanılması veya onun ihtiyaç miktarı değil de isrâf üzere teminidir. Issız dağlara çıkmak yasaktır.
Peygamber efendimiz (aleyhisselâm), kişinin tek başına gecelemesini bile yasak etti. Onun topluluk ve cemiyeti terk etmesi, kazanç olmayan bir hüsrandır, ilim ve âlimlerden uzaklaşma, cehâletin çokluğunu gösterir. Böyle yaparak ana-babadan uzaklaşma, itaatsizliktir. Bu ise, büyük suçlardandır. Ama bütün bunlara rağmen bir dağa çıktıkları duyulanların durumları, şu ihtimalleri taşır: Onların çoluk-çocuğu, ana-babası yoktur. Topluca ibâdet etmek için bir yere gitmişlerdir. Âlimlerden biri şöyle dedi: “İbâdet etmek için bir dağa çıktık. Süfyân-ı Sevrî hazretleri yanımıza gelerek bizi geri döndürdü.”
Vehbi Tülek'in önceki yazıları...